Hazır Mayıs da Gelmişken…
Gemileri büyütme vakti geldi. Büyütecek parası olmayanlar için ise bir şirketin satışı için ele alınacak koşullara değinmek gerekir
- Ali Yürüdü
“Mayıs’ta sat ve git” olarak dilimize çevirdiğimiz “Sell in May and go away” deyişi borsa yatırımcıları arasında kullanılır. Temeli ise yaz aylarının tatil dönemleri olmasından kaynaklı sermaye piyasalarında hacimlerin düşmesi, dolayısıyla fiyat hareketlerinin belirsizliğinin artmasına dayanır. Ancak bu deyiş; elbette tüm piyasalar ya da her koşul için geçerli değildir. Örneğin kendi borsamız üzerinden gidersek son beş yılda Borsa İstanbul 100 endeksi 2020’den itibaren aylık bazda hep Mayıs aylarını primli kapattı.
Ancak bu yazının konusu yatırımcı açısından şirket hissesi satmak değil; şirket ortağı olarak şirketi satmak olacak. “Büyüt ya da Sat” başlıklı yazımdan itibaren; artık Türkiye’deki şirketlerin uluslararası arenada müşterilerini korumak istiyorlarsa “işleri büyütmeleri” gerektiğini; bunu yapamayanlar için ise işlerin giderek zorlaşacağından bahsediyorum. Bu yazımda da bu karardan; yani bir şirketi satma kararından bahsedeceğim.
Yılların biriktirdiği emeği elden çıkarmak zor görünebilir. Sanayici için konuşursak ortalama yüzde 15 kârlılıkla iş yapan bir şirketiniz var diyelim. Ama diğer yanda en basit haliyle yine son beş yılı ele alsak; konut fiyatları yüzde 1000 arttı. Türk Hava Yolları hissesi yüzde 1600 arttı. Bu artışlar; dolar bazında yapılan yatırım için son beş yılda ikiye, üçe katladı demekken; siz sanayici olarak her yıl yüzde 15 kâr edebilmek için yüzlerce işçisinden, binlerce hammaddesine kadar koskoca gemileri yüzdürüyorsunuz. Konut ve Türk Hava Yolları hissesi alma örnekleri herhangi iki örnek aslında. Türkiye ekonomisinin hizmetten sonra en büyük bileşeni olan sanayi; elbette her koşula teşne ve elbette iş yapmak için üç beş yıla bakmıyor. Böyle yatırımlar uzun vadelidir. O yüzden bu sene için “kâr yılı değil, ar yılı” diyebiliyorlar. Sabır; bu işin altın anahtarı.
Ancak her şeyin bir zamanı olduğu gibi; bir de fiyatı vardır. Alternatif getirilerin cazibesi gibi bir konu; bir şirketi elden çıkarmanın ödünleşmesi olamaz. Ama o gemiler; güzel denizlerde yüzmeye devam etmek istiyorsa, mevcut halleriyle gelecekte daha da zorlu olan denizlerde yüzmek için küçük kalacaklar. Gemileri büyütme vakti geldi. Büyütecek parası olmayanlar için ise bir şirketin satışı için ele alınacak koşullara değinmek gerekir.
Bir satış kararı için öncelikle piyasa koşullarına bakmak gerekiyor. Piyasa koşulları; bir şirketi satma koşulları arasında en kapsamlı başlıktır. Bunu bir makro, bir mikro ölçekte örneklemek gerekirse; artık dillere pelesenk olmuş Türkiye’nin risk primi; finanstaki adıyla CDS yüksekliği; alıcı yabancıysa şayet onun pazarlık gücünü artırır. Çünkü alıcı açısından o ülkedeki risk ne kadar yüksekse, şirketin fiyatı o kadar ucuz olmalıdır. Şirketin rakibi çok, ama talep azsa ve bunun artarak devam edileceği öngörülüyorsa, bu da şirketin değeri için ilerleyen dönemde düşürücü unsurlar masada demektir.
Şirketin mali durumu da günümüz koşullarında satış kararını etkileyen çok önemli bir unsurdur. Nitekim şirketlerimiz; enflasyona alışkın oldukları için bunca yıl özkaynak yerine dış finansmanla büyümeyi tercih etti. Dolayısıyla faizin yüksek olduğu dönemler, borçlu şirketler için zorlu geçer. Eğer bu borç; talep de zayıfsa nakit akışı üzerinde risk doğuracağı için şirket açısından satış kararı değerlendirilebilir.
Özellikle günümüz koşullarında; kârlılıklar düşerken ve operasyonu yönetmek giderek zorlaşırken; daha önceki yazılarımda değindiğim rekabet durumu ve gelecek potansiyelini de değerlendirmek gerekir. Düşünün ki elinizde borçla da olsa büyüttüğünüz bir şirket var. Şartlar da giderek zorlaşıyor. Bir de bu risklere dış pazarlardaki müşteri taleplerinin kalifikasyonunda değişimi eklersek; işte o zaman şirketi büyütme zorunluluğu doğuyor. Bu da yatırım; dolayısıyla finansman ihtiyacı demektir. Gelgelelim paranın pahalı olduğuna gelmeden; şirketlerimizin zaten borçlu olduğunu söylüyorum. Benim bu yazı dizisinde özellikle vurgulamak istediğim büyütme ya da satma kararı da bilhassa bununla ilgili. Eğer elde işleri büyütecek imkan yoksa; o işletmenin sürekliliği için artık içeriye para sokma zamanı geldi. Dünya değişiyor ve şirketlerimizin oldukları yerde sayma lüksü kalmadı. Dış pazarlardaki müşterilerin beklentileri de değişiyor ve değişmeye devam edecek. Dolayısıyla Türkiye için yatırım yapmanın artık kaçınılmaz hale geldiğini düşünüyorum. Şirketin ortakları; yılların emeğine elbette kafalarında bir değer biçer. Ancak bazen hazır değeri varsa ve o değerin yıllar içerisinde erime ihtimali varsa; kâr konusunda dönemin koşullarına göre bazen de çok ısrarcı olmamak ve koltuğu içeriye para sokup “işleri büyütelim” diyecek birine devretmeleri gerekir. Zira bahsettiğim gibi; şartlar zorlu ve artık talep açısından daha da zorlu olacak. Şimdiye kadar yönetmek zorunda kaldıkları operasyonel maliyetlerdeki artışın yanına bir de talep riski ekleniyor. Bu maliyetler ciro yaratırken yönetmesi kolaydı. Peki ciro azalırken, nasıl olacak?
Dergiye erişmek için: https://www.businessweek.com.tr/