Şirketinizi Ucuza Kaptırmayın
Şirket sahipleri belli aralıklarla şirketlerine bir nevi check-up yapıp gerçek değerini bulmalılar. Bu sayede şirketlerini ucuza kaptırmaktan kurtulabilirler.
Ali Yürüdü
Geldiler, geliyorlar. Kapı çaldı-çalacak Türkiye’ye sermaye akışı için fonların kapıda olduğuna dair söylemler artıyor. Türk şirketlerine dönük yabancı algısı değişiyor mu?
Aslında değişen bir şey yok; çünkü iyi mal her zaman para eder diye bir tabir vardır.
Bir şirketin alıcıları kimlerdir?
Aynı sektörde oyuncu olan bir rakibi, özel fonlar (private equity fonları) veya girişim sermayesi şirketleridir.
Fon dediğimiz yapıların amacı, yurt içinden veya yurt dışındaki yatırımcılardan topladıkları paraları uzun araştırmalar sonucu önü açık sektörlerdeki finansallarını beğendikleri şirketlere yatırarak getiri elde etmektir. Bu şirketler bir şirkete bazen çoğunluk bazen de azınlık hisse alarak girerler. Satılacak hikâyesi olan şirketleri ararlar. Çünkü süreli bir yatırım olarak girdikleri şirkete koydukları kaynak ile şirketin büyümesini sağlama, fonun süresi dolmadan (her fonun kuruluşunda belirlenen bir ömrü vardır) da çıkışını yapıp satma zorunlulukları vardır.
Bu yüzden bu belli süre içinde şirketin varsa hikâyesi devam etmeli ya da yeni bir hikâyesi oluşmalıdır. Çıkışı ise ya kendi gibi fonlara ya da kendi sektöründe büyümek isteyen rakiplere satarak yaparlar.
Peki bir şirkette asıl para eden nedir?
Asıl para eden, şirketin nakit yaratma gücüdür. Bu da finansal anlamda ifade etmek gerekirse FAVÖK’tür. FAVÖK bir şirketin ne kadar kaslı olduğunu gösterir. Darbelere, sarsıntılara dayanıklılığını ifade eder. FAVÖK’ten net kâra ulaşılana kadar olan kalemler de önemlidir. Finansal borçlanma maliyetleri, şirketin faaliyetleri dışında olan gelir ve giderleri (çünkü bu gelir-giderler devamlılık arz etmeyebilirler), vergi gelir veya giderleri (ertelenmiş vergi gelir/gideri). Bunlar FAVÖK’e eklenip çıkartıldığında ise net kâr/zarar kalemine ulaşılır.
Şirket avcıları net kâr/zarar kalemi ile ilgili değillerdir. Zira FAVÖK düzelmezse zaten ortada kâr da olmayacaktır. Şirketleri incelerken tabii ki sadece kendi yaptıkları due diligence ile (finansal bir detay inceleme tekniği) yetinmezler. Yatırım yapmak istedikleri benzeri sektörlerde uzun yıllarını vermiş uzmanlardan faydalanarak şirketlere işin nitelik ve nicelik incelemelerini yaptırırlar.
Yanıt aranan sorular şunlardır:
“İş doğru mu yapılıyor? Mevcut üretim hatlarında revizyon gereken yerler var mı? Kapasite kullanımları ne durumda?”
Özetle hem üretim hem de yönetim için bir check-up yaptırırlar.
Bunlar önemlidir. Çünkü işletmelerin mevcut yönetimleri, yıllarca bu işi yaptıkları için bazı alanlarda işletme körlüğünden kaynaklanan yönetsel hatalar yapmış olabilir. Sadece bunların düzeltilmesi dahi önemli bozuklukların giderilmesi sonucunu doğurabilir. Bu hatalar giderildiğinde FAVÖK artışı mümkün mü, buna bakarlar.
Tabiri caizse sinekten yağ çıkarırcasına hassas bir inceleme yaparlar.
Aslında tam da buradadır cevap.
İnsan olarak herhangi bir sağlık şikâyetimiz olmasa bile belirli bir yaşa geldiğimizde bir sağlık taraması (check-up) yaptırıp, sonucuna göre de ilgili uzman hekime başvuruyoruz. Bu bize ileride olabilecek hasarlar için tedbirler alma imkânı veriyor.
Aynı şeyi şirketler için de yaptırabilir ve şu soruları sorabiliriz:
– “Bu fonların şirketlerimizi alırken yaptırmış olduğu incelemeleri yaptırıp, şirketimizin değerini nasıl arttırabiliriz?”
– “Yönetsel olarak aksayan yerlerimiz nelerdir?”
Bunlara bulduğumuz yanıtlardan sonra ise şu soruyu sorabiliriz:
“Daha profesyonel yönetecek ekipleri şirkette istihdam etmek, şirketimizi ucuza satmaktan daha iyi bir yöntem değil midir?” Yazının başlığında vurgulamak istediğimiz aslında ucuz satmaktan maksat uzun yıllardır emek verdiğimiz şirketlerimizde başkalarının yapacağı iyileştirmeleri kendimizin yapıp daha sonra alıcılara sunmaktır veya hissedar olarak devam etmektir.
Bir konunun altını çizmeden yazıyı sonlandırmak istemedim, her şirket sahibinin hem kendine hem de danışmanlarına sorduğu ‘acaba şirketimi ucuza mı satıyorum’
Şirketler alışverişe konu edilirken değerlemeler FAVÖK üzerinden yapılır. Mevcut ortaklar bir takvim yılı içerisinde elde ettikleri net kârı dağıtmak isterlerse yüzde 10 stopaj vergisi ödemek zorundadırlar. Ayrıca temettü şahsa intikal ettikten sonra ortalama yüzde 15-25 arasında gelir vergisi ödenmesi gerekiyor. Bir şirketin gelir tablosunda hiç finansal gideri ve amortismanı olmadığından yola çıkılırsa, süreç şöyle işler:
Brüt kârlılıktan şirket ortağının cebine girecek vergi öncesi kâra gelene kadar, Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, kâr dağıtım stopajı ödenir. Böyle bakılırsa brüt kâr ile FAVÖK arasında minimum yüzde 40 civarında fark oluşur.
Bir şirket satılırken eder fiyatı FAVÖK*X yıl diye düşünürsek, şirket ortaklarının yıllar içinde alacakları temettü ile şirketi satarak peşin aldıkları paranın zaman içindeki kaybını da hesaplamaları şarttır.
Bu nedenle satışı yaparken çarpan ya da fiyat hesabını bunları dikkate alarak yapmak şarttır. Özetle bir şirketi satarken sadece vergi etkisinden arındırarak FAVÖK üzerinden satma ile yıllar içinde net kâr üzerinden temettü dağıtımı yoluyla kârı şirket ortaklarının alması arasında yüzde 40 fark oluşacaktır. Ayrıca bu hesaplamalara bir de günümüzde ki enflasyon etkisini koymak gerekmektedir.
Dergiye erişmek için: https://www.businessweek.com.tr/